Ricky Gervais’in Time’daki yazısının çevirisidir.
Genelleme yapmak, genellikle tehlikelidir ama riski alıp Amerikalıların daha süreçsel olduğunu söyleyeceğim. Onlar umutlarını ve korkularını saklamazlar. Tutkuyu alkışlayıp başarıyı açıktan ödüllendirirler. İngilizler kaybedenlerle daha rahattır. Biz ezilmiş birini, ezilmiş olmaktan çıkana kadar kucaklarız. Yetkilileri aşağılarız. Sırf eğlence olsun diye. Amerikalılar içinden gelse de gelmese de “İyi günler.” der. İngilizlerin bunu söylemekten ödü kopar. Kendimize, samimiyetsiz görünmemek için böyle olduğunu söylüyoruz ama bence sebebi tam tersi. Hiçbir şeyi erkenden kutlamak istemiyoruz. Başarısızlık ve hayal kırıklığı her köşede cirit atıyor. Bu yetiştirilme tarzımızdan kaynaklanıyor. Amerikalılar, bir sonraki ABD başkanı olabileceklerine inanarak büyütülüyor. İngilizler “Bu senin başına gelmez.” diye.
Birleşik Krallık’ta, Amerikalıların ironiyi anlamadığı yönünde bir algı var. Bu elbette doğru değil. Ama doğru olan şu ki, sürekli ironiye başvurmuyorlar. Daha zekice yazılmış komedilerde yer alıyor ama Amerikalılar sosyal hayatlarında İngilizler kadar sık kullanmıyor. Biz günlük konuşmada edat gibi kullanıyoruz. Arkadaşlarımızla dalga geçiyoruz. İstihzayı hem bir kalkan hem de kılıç olarak kullanıyoruz. Kesinlikle kaçınılmaz olana dek samimiyetten uzak duruyoruz. Sevdiğimiz ve sevmediğimiz kişilerle acımasızca dalga geçiyoruz. Ve kendimizle. Bu çok önemli. Arsızlığımız ve efeliğimizle aynı oranda kendimizi yeriyoruz. Bu bizim ehliyetimiz oluyor.
Eğer alıcı taraf alışkın değilse bu kötü algılanabiliyor. Öyle değil. Şakalaşma bu. Hatta eğer sizi seviyorsak bir sevgi şekli, sevmiyorsak ego gösterisi. Hangisi olduğunu siz bileceksiniz.
Sanırım The Office’in İngiliz ve Amerikan versiyonları arasındaki en büyük fark da bunu gösterdi. Michael Scott’ın daha iyi, hayata pembe gözlüklerle bakan biri olması gerekiyordu. Hâlâ çocuksu olabilirdi, öz güvensiz ve hatta sıkıcı ama çok kaba olamazdı. Tabii ironi şu, bence David Brent’in karanlık çöküşü ve ıslah olması onu daha ilginç kılıyordu. Ama bu, söylediğim sebeplerden dolayı İngiltere’nin damak tadına daha uygundu. İngilizler felaketi bekler ama kötü başlayıp mutlu sonla bitirmek beklenmedik bir zevktir. Network America insanlara sizi izlemelerinin yanı sıra sevmeleri için de bir sebep vermeli. İngiltere’de kötü adam elenince Biri Bizi Gözetliyor’u izlemeyi bırakırız. İyi vakit geçiren bir grup aptalı izlemek istemeyiz. Bizim kadar sefil olsunlar isteriz. Amerika, önden ve açıktan sergilenen kibarlığı ödüllendirir. Öngörülen bir kötülük zinciri hoş karşılanmaz.
Yakın zamanda acımasız ve bencil bir şok komedyeni olmakla suçlandım. Elbette bunun belki de tek sebebi geçtiğimiz yıl Altın Küre ödül töreninde yaptığım yorumlardı. Ama bu, hakikatten çok uzak.
Asla kimseye rencide etmeye çalışmam. Bu kaba, amaçsız ve açıkçası çok kolay bir şey. Ama bence insan içinden geçeni söylemeli. Dürüst olmalı. Kimse gerçeklerden rencide olmamalı. Böylece asla özür dilemeniz gerekmez. Bir komedyenin “Söylediklerim için özür dilerim.” demesinden nefret ediyorum. Eğer öyle düşünmüyorduysan söylememeliydin ve eğer içinden geçen buysa bunun için özür dilememelisin. Bir komedyen olarak işimin sadece insanları güldürmek olmadığını, ayrıca onları düşündürmem de gerektiğini düşünüyorum. Ünlü bir komedyen olarak kulübümde sıkı bir kapı politikam var. Söylediklerimi herkes beğenmeyecek veya komik bulmayacak. Ve ben de bunu tercih ederim. Şu anda bile herkesi memnun etmeye çalışan yeterince komedyen var. Onlara şans dilerim ama benim tarzım maalesef bu değil.
Ben komedinin, zihnin bir günlüğüne tatile çıkması olduğuna inananlardan değilim. Benim zihnim asla tatile çıkmaz ve yaptığım her şeyi meşrulaştırabilirim. Asla esprisini yapmamanız gereken şeyler diye çizilecek bir çizgi yok. Esprisini yapmamanız gereken hiçbir şey yok ama her şey esprinin ne olduğuna bağlı. Komedi iyi veya kötü bir yerden gelebilir. Esprinin konusu, esprinin hedefi olmak zorunda değildir. Irkla ilgili, hiçbir ırkla dalga geçmeden espri yapabilirsiniz mesela. Espride dalga geçilen şey ırkçılık olur. Tabu diye düşünülen konuları ele alırken seyircinin öfkesi ve rahatsızlığı mercek altındadır. Genellikle kendi yerleşmiş fikirlerimiz ve ön yargılarımız zorlanır. Irkçı esprileri sevmem. Rencide edici oldukları için değil, komik olmadıkları için sevmiyorum. Ve komik değiller çünkü gerçek değiller. Neredeyse her zaman bir yanlış algı üzerine kurulmuş oluyorlar, bu da benim için espriyi mahvediyor. Komedi entelektüel bir arayıştır. Bir platform değildir.
Bencillik konusunu çok umursamıyorum. Ben bir romantiğim. The Office’ten Extras’a, The Invention of Lying’den Cemetery Junction’a iyilik, kibarlık, onur ve gerçek, sevgi ve dostluk her zaman kazanmıştır.
Benim için insanlık kraldır.
Son olarak, bir garsonun içinden gelmese de “İyi günler” demesini içinden gelerek beni görmezden gelmesine tercih ederim.