Senarist olmak için bir derdiniz olmalı. Dünyayla bir alıp veremediğiniz olmalı. Çok okumalı, hep düşünmelisiniz. Sonra bu derdinizi kelimelerle kâğıda dökmeli ve dramatik bir esere çevirmelisiniz. Kelimeleriniz ne kadar ustaca seçilmişse derdinizi anlatmakta da o kadar ustasınızdır.
Benim gibi kelimelere takıntılı insanların hayran kalarak izlediği bir sanatçıdır Yılmaz Erdoğan. İyi bir hikâye anlatıcıdır, senaryolarının içi boş değildir ve hikâyelerini kelimeleri ustaca kullanarak anlatır.

Yılmaz Erdoğan’ın komedisi de Cem Yılmaz’ın komedisine benzemez. “Ufo gören masum köylü” repliğini ofisteki iş arkadaşınızdan da ilkokuldaki bir çocuktan da duyabilirsiniz. “Öyle şeyler yemeyi brokoli çok oldu.” veya “Bir arkadaşın Armani.” repliklerini ancak kelimelerle derdi olan, okuduğu veya dinlediğinde anlam aramayı seven, muhtemelen şiir de seven insanlardan duyabilirsiniz.
Sen anlat dedi bana Tanrı. Anlaşılsın diye değil! Hiçbir mükâfat beklemeden anlat çünkü bir mükâfattır artık bir anlatıcıya doğru düzgün anlaşılmak. Sen anlat dedi bana Tanrı… Umudu hatırlatsın diye umutsuzluğu, çareye yol açsın diye çaresizliği anlat. ‘Ders verme’ dedi kimseye, çünkü hoca denmez öğrenmesini bitirene. Çırakları olan bir çıraktır usta olsa olsa.. Sen anlat dedi bana Tanrı, sen sade anlat. Vay başımıza ne geldiyse onu anlat dedi. Sen anlat dedi bana Tanrı, sen sade anlat.
Hilmi Duran, Bana Bir Şeyhler Oluyor
Her zaman tanışmayı ve sohbet etmeyi çok istediğim (hâlâ gerçekleşmemiş bir istek), işlerini tekrar tekrar okuyup izlediğim ve “Keşke ders verse de katılsam –ama zaten ders verse iki bin liradan aşağı olmaz bu piyasada!” diye üzüldüğüm biriydi Yılmaz Erdoğan. Çok şükür TRT payı ilk kez bir işe yaramış ki TRT 2’de Yılmaz Erdoğan Sanat başlığı altında öykü yazımı dersi veriyor. İsmine de Öğrence demiş, “Açıklamaya gerek yok,” diye gülüyor ama kendi de açıklıyor, “eğlence ile öğrenmenin bileşkesi.” Okul yıllarımızdan hatırımızda kalan derslerin hep öğrenceli olduğunu vurguluyor ki katılmamak elde değil.
İlk derste temel bir giriş yapıyor, kimler senarist olmalıdır veya senarist kim olmalıdır, öykü nereden çıkmalıdır, nasıl olmalıdır gibi soruları cevaplıyor. Senaryo yazmayı düşünüyorsanız veya “Bende öyle hikâyeler var ki anlatsam filmi çekilir” diyen kalabalıktansanız ilk bölümü izleyip sizi neler beklediği konusunda bir fikir edinebilirsiniz. Değinmekte fayda var, Yılmaz Hoca’nın senaryo formatı olarak gösterdiği şey Türkiye’de yıllarca öğretilmiş, ilk bakışta gözü zorlayan, aksiyonun solda sesin sağda olduğu Fransız formatı. Sinemayı komple Fransızlardan aldığımızı düşünürsek senaryoyu da ilk başta onlardan öğrenmemiz çok doğal. Şu an Türkiye’de eğitim Amerikan tarzı üzerinden veriliyor. İlgilenenler ikisini de araştırabilir. Sektörde Amerikan formatının kullanıldığını çok defa gördüm, Fransız formata denk gelmek kısmet olmadı. Şahsi görüşüm Amerikan tarzının daha derli toplu olduğu yönünde.


Yılmaz Erdoğan’dan böyle bir dersi seri hâlinde ve ücretsiz olarak almak gerçekten bir nimet. Ben kişisel kullanımım için kaydetmeyi de düşünüyorum, sakın ha korsana yönlendirdiğim düşünülmesin. Bunlar, ileride dönüp bakmamız gerekecek kıymetli kaynaklar. İnternetin ne olacağı belli değil, eşeğimizi sağlam kazığa bağlayalım.
Son olarak Yılmaz Erdoğan’ı sadece Vizontele, Organize İşler veya ÇGHB ile tanıyorsanız oyunlarını da izleyip keşfetmenizi şiddetle öneririm. Bana Bir Şeyhler Oluyor ile Haybeden Gerçeküstü Aşk birer başyapıttır. İlgilenenler için her ikisinin de senaryosu kitap formatında satılmaktadır.
Yılmaz Erdoğan ile Öğrence her cumartesi saat 20.00’de TRT 2’de, tüm bölümleri TRT 2 Youtube kanalında.